sonraki
önceki
öğeler

Article

Röportaj — İklim değişikliğine yönelik çözümler üzerinde çalışmak: uyum sağlamak kilit rol oynuyor

Dili değiştir
Article Yayınlandı 11.07.2024 Son değiştirilme 11.07.2024
13 min read
Photo: © Kathrin Prenger, Climate Change PIX /EEA
AÇA’nın bu yılki başlıca çalışma alanları; iklim değişikliğinin etkileri, toplumlarımızın sağlık ve refahımıza yönelik tehdit ve risklerle nasıl başa çıkabileceği ve bunlara nasıl daha iyi hazırlanabileceğidir. Özellikle uyumumuzu nasıl geliştirebileceğimizin ve kentlerin direncini nasıl güçlendirebileceğimizin yanı sıra seller, kuraklıklar ve su kalitesi kaynaklı iklim sağlığı risklerini araştıran üç uzman Ine Vandecasteele, Aleksandra Kazmierczak ve Eline Vanuytrecht ile görüştük.

This product has been translated for convenience purposes only, using the services of the Centre of Translation for the bodies of the EU. While every effort has been made to ensure accuracy and completeness, we cannot guarantee it. Therefore, it should not be relied upon for legal or official purposes. The original English text should be considered the official version.

 

Kentler vatandaşları daha iyi korumak ve direnci artırmak için nasıl bir rol oynayabilir?


Ine Vandecasteele
Kentsel uyum sağlama uzmanı

Ine:

Kentler yalnızca kendi vatandaşlarını korumak için değil aynı zamanda genel, uzun vadeli iklim direncini ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamak için kritik bir role sahip. İklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve kirliliğin oluşturduğu üç kriz birbirine bağlanarak güçleniyor. Bunların etkileri, yoğun olarak inşa edilmiş ve yoğun nüfuslu kentsel alanlarda daha da şiddetleniyor.

Kentsel alanlarda yaşayan insan sayısının giderek artmasıyla birlikte kentler hem harekete geçme sorumluluğuna ve aciliyetine hem de değişimin gerçek itici güçleri olma potansiyeline sahip. Kentler, iklim hedeflerinde ulusal düzeyden daha iddialı olabiliyor. Avrupa’daki büyük kentlerin %51’i artık uyum sağlama konusunda da net hedefler içeren özel yerel iklim eylem planlarına sahip. 

Kentler, uyum projelerini belirli yerel iklim etkilerine göre uyarlayabiliyor ve yerel ihtiyaçları, duyarlılığı ve kültürü göz önünde bulundurabiliyor. Toplumun katılımı da başarılı bir şekilde uyum sağlamanın ana etkenlerinden biri olarak kabul ediliyor. Kentler, bunun en iyi şekilde yapıldığı yönetişim düzeyi. Avrupa’daki kentler çok farklı bağlamlara, kapasitelere ve deneyimlere sahip ve uyum sağlamaya hazırlıklılık konusunda çok farklı aşamalarda, ancak çoğu zaten bir şekilde harekete geçmiş durumda.

 

Kentsel uyum projelerinin bazı güzel örneklerinden bahsedebilir misin?

Uyum politikaları ve tedbirleri iklim direncini artırmayı amaçlıyor. Kentsel alanlarda alınacak önlemler arasında aşırı yağmur suyunun sızmasını artırmak, soğutma sağlamak, yüksek riskli alanlarda inşaat çalışmalarından kaçınmak veya nüfusu bilgilendirmek, sigorta önlemleri ve sosyal destek ağları sağlamak gibi eylemleri sayabiliriz. Uyum projelerinin iyi örnekleri genellikle uyum sağlama için sürekli siyasi destek ve finansmanın yanı sıra güçlü toplum katılımına sahip kentlerden geliyor.

Polonya’nın Poznan kentindeki bir doğal oyun alanı projesi, oyun alanlarını halka açık çok işlevli yeşil alanlara dönüştürüyor ve doğanın önemi konusunda eko-eğitim ve farkındalık yaratmaya odaklanıyor. Paris’teki OASIS projesine benzer şekilde bu, sıcak hava dalgaları sırasında sığınılabilecek ilave yeşil alanların halka açık olmasını sağlıyor. Bahsedebileceğim bir başka örnek de Belçika’nın Gent şehrindeki yeni bina inşaatlarının “net sıfır” şartı ile sınırlandırılması. Yani yeni bir inşaatın onaylanması için kentteki eşit bir alanın asfaltsız hâle getirilmesi ya da tekrar yeşil alana dönüştürülmesi gerekiyor.

 

Artan iklim riskleri karşısında bu projeler olumsuz etkileri azaltmak için yeterli olacak mı?

Ne yazık ki hayır. Bu projeler yerel düzeyde çok önemli olsa da kitlesel olarak teşvik edilmedikçe ve yaygınlaştırılmadıkça sınırlı bir etkiye sahip olacak. Öncelikle iklim değişikliği azaltma hedeflerini karşılamak için mümkün olan her şey yapılmalı. Bunlar, hâlihazırda sürdürülebilir olmayan tüketim ve üretim modellerimizin elden geçirilmesiyle bağlantılı. Aksi takdirde gelecekte iklim etkileri uyum sağlama eylemleriyle yönetilemez hâle gelecek.

Örneğin kentlerin %91’inin uyum sağlama planları doğa temelli çözümler içeriyor ve kentsel yeşil ve mavi alanların birçok ortak faydası olduğunu kabul ediyor. Ancak mevcut ve gelecekte beklenen iklim etkilerinin büyüklüğü nedeniyle bu eylemler, olumsuz etkileri önemli ölçüde azaltmak için tek başına yeterli olmayacak (yerel olarak bile). Fiziksel altyapının yanı sıra verimli erken uyarı sistemleri, yönetişim ve ekonomik önlemlerle bir arada uygulanmaları gerekecek.

Uyum sağlama yerel kırılganlıkların azaltılmasına yardımcı olabilir, ancak eylemlerin mevcut hızı yeterli olmayacak. Uyum sağlamanın önemi Avrupa’da gittikçe daha fazla kabul edilmekle birlikte, toplumlarımızı mevcut ve gelecekteki iklim etkileriyle yüzleşmeye hazırlamak için tüm sektörlerde ve tüm yönetişim seviyelerinde benimsenmesi gerekiyor. Uyum sağlamaya daha yaygın yatırım yapılmasını ve uyum projelerinin sürdürülmesini sağlamak için vatandaş gruplarının ve özel sektörün dâhil edilmesi büyük önem taşıyabilir. Özellikle su ve sağlık gibi en çok etkilenen sektörlerde uyum ihtiyaçlarının anaakımlaştırılması da ileriye dönük önemli bir adım olacak. 

Avrupa kentlerinin iklim değişikliğine acilen uyum sağlaması gerektiğinin altını çizen ve atılan adımlara genel bir bakış sunan “Avrupa'da kentsel uyum” konulu son AÇA raporumuzdan daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

  

Seller, kuraklıklar ve su kalitesinin sağlığımız için oluşturduğu iklim riskleri konusunda neden endişelenmeliyiz? 


Aleksandra Kazmierczak
İklim değişikliği ve insan sağlığı uzmanı

Aleksandra:

Toplumumuz sel, su kıtlığı ve düşük su kalitesi gibi iklim risklerine çok fazla maruz kalıyor. Her sekiz Avrupalıdan biri hâlihazırda nehir taşkınlarına meyilli bölgelerde yaşıyor. Bu alanların birçoğunda sel koruma sistemleri olsa da güvenlik düzeyleri farklılık gösteriyor. Seller yalnızca ölümlere (son kırk yılda yaklaşık 5.600 kişi sellerin doğrudan sonucu olarak hayatını kaybetti) ve yaralanmalara yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda strese de neden oluyor. Genellikle travma sonrası stres bozukluğuna ve depresyon gibi daha uzun süreli ruh sağlığı etkilerine yol açıyor.

Seller ayrıca kirliliğe de neden olabiliyor. Avrupa’daki sanayi tesislerinin yaklaşık %15’i nehir taşkınlarına meyilli alanlarda yer alıyor. Avrupa genelinde tahminî 650.000 kanalizasyon taşması olayı, yoğun yağış olaylarının ardından su kalitesini kötüleştiriyor.

Aynı zamanda su üzerindeki kalıcı baskı hâlihazırda Güney Avrupa’daki insanların %30’unu etkiliyor. Bazı bölgelerde yapılmakta olan su kısıtlamaları ve sınırlı dağıtım uygulamalarının yanı sıra malzemelerin kuruması nedeniyle kaçınılmaz hâle gelen fiyat artışları, daha yoksul veya daha büyük hanelerin hijyen ihtiyaçlarını karşılama becerisini etkileyebiliyor. Buna ek olarak uzun süreli kuru ve sıcak hava dalgaları, güney Avrupa başta olmak üzere diğer bölgelerde de gittikçe artan şekilde orman yangınlarının yayılmasını kolaylaştırıyor. Orman yangınlarının sadece alevleri doğrudan sağlık riski oluşturmuyor. Orman yangını dumanındaki zararlı kimyasallara maruz kalmak hem akut hem de uzun süreli sağlık etkilerine yol açıyor.

İçtiğimiz ya da yüzdüğümüz suyun kalitesi genel olarak çok iyi olmakla birlikte risk altında. Yükselen hava ve su sıcaklıkları patojen büyümesini kolaylaştırıyor ve su kaynaklı hastalık riskini artırıyor. Kuru dönemlerdeki düşük akışlar, maliyetli atık su arıtımı gerektiren daha yüksek kirletici ve kimyasal madde konsantrasyonlarına neden olacak. Ayrıca kuru ve sıcak dönemlerde, besin açısından zengin sulardaki siyanobakteriyel çiçeklenmeler su kalitesini tehlikeye atabiliyor.

 

Bu büyüyen bir sorun mu?

Evet. İklim değişikliği burada ve şimdi gerçekleşiyor. Yağış modelleri değişiyor ve daha da değişeceği tahmin ediliyor. Sellerin ana nedeni olan çok şiddetli yağışlar Avrupa genelinde daha olası hâle geliyor. Avrupa kıyılarının çoğunda deniz seviyeleri yükseliyor. Bu da kıyı taşkınlarının şiddetini ve yer altı suyu akiferlerine tuzlu su girişi riskini artırıyor. Kuraklık ve orman yangını riski gelecekte Avrupa’nın büyük bölümünde artacak. Özellikle Güney Avrupa bu konuda en sıcak noktalardan biri hâline gelecek.

Aynı zamanda mevcut imar modelleri gittikçe daha fazla insanı tehlikeye atıyor. 2011 ve 2021 yılları arasında 900.000'den fazla insan nehir taşkınlarına meyilli alanlara taşındı. Kuraklıkların tarım, sanayi ve şehir suyu temini arasında kıt su kaynaklarına yönelik rekabeti artırması muhtemel.

Avrupa'nın farklı bölgelerinde çeşitli riskler ortaya çıkıyor. Güney ve Doğu Avrupa Batı Nil virüsü salgınları açısından artan bir riskle karşı karşıya. Bunun nedeni değişen yağış düzeninin virüsü taşıyan sivrisinekler için uygunluğu artırması ve virüsün hayvanlar ve insanlar arasında bulaşmasını daha olası hâle getirmesi. Özellikle Baltık Denizi ve Kuzey Denizi kıyılarında ılık ve düşük tuzluluk oranına sahip sularda Vibrio bakterileriyle temas sonucu ortaya çıkan vibriosis de yüksek su sıcaklıklarına bağlı olarak artan bulaşıcı hastalıklar arasında.

İnsan sağlığı için ortaya çıkan diğer riskler arasında, Kuzey Avrupa’daki permafrost erimesi ve Kanarya Adaları, Madeira ve Batı Akdeniz’deki ciguatera zehirlenmesi nedeniyle kimyasalların ve potansiyel olarak patojenlerin taşınması sayılabilir.

 

Daha fazla sağlık etkisini önlemek için alınabilecek başlıca önlemler nelerdir?

Sel, su kıtlığı ve değişen iklim altında kötüleşen su kalitesinden kaynaklanan sağlık risklerinin etkili bir şekilde önlenmesi için birden fazla aktörün harekete geçmesi gerekiyor. Birkaç örnek vermek gerekirse sağlık sektörü; sağlık tesislerini aşırı hava olaylarına karşı daha dirençli hâle getirerek; sağlık iş gücünü daha iyi eğiterek ve yetiştirerek; yaralanmalar, bulaşıcı hastalıklar veya ruh sağlığı sorunlarının artmasından kaynaklanan daha fazla sağlık hizmeti talebiyle başa çıkmaya hazırlıklı olarak gelecekte iklimle ilgili sorunlarla başa çıkmaya daha iyi hazırlanmalıdır.

Sağlık sektörünün ötesinde iklime duyarlı mekânsal planlama ve dirençli şekilde inşa edilmiş çevreler, değişen iklim koşullarında insanların suyla ilgili risklere maruz kalmasını azaltmak için kilit öneme sahip. Risk alanlarında yeni veya daha fazla imardan kaçınmalı ve inşa edilmiş sulak alanlar veya doğal su döngüsünü destekleyen sürdürülebilir drenaj sistemleri gibi doğaya dayalı çözümler uygulamalıyız. Ayrıca binaları sellere, yangınlara ve kuraklıklara karşı dirençli bir şekilde tasarlamaya öncelik vermeliyiz. Uzun vadede insanların taşkın yataklarından, orman yangınlarına eğilimli alanlardan ve su kıtlığı olan yerlerden uzağa taşıma konusu düşünülebilir.


Avrupa İklim ve Sağlık Gözlemevi uyumu geliştirmek için nasıl çalışıyor?

Eline Vanuytrecht
Avrupa İklim ve Sağlık Gözlemevi Uzmanı

Eline:

Avrupa İklim ve Sağlık Gözlemevi, iklim değişikliğinin neden olduğu sağlık tehditlerine ve bunlara yanıt vermek için potansiyel müdahalelere ilişkin bilgilerimizi geliştiriyor. Nihai amaç, Avrupa nüfusunun sağlığını korumak ve Avrupa’nın sağlık sistemini daha dirençli hâle getirmek. Bunu yapmak için iklim ve sağlık arasındaki etkileşim hakkında bilgi, veri ve araçları kolayca erişilebilir hâle getiriyor.

Gözlemevi portalında paydaşlarımızın; örneğin sıcaklık, kuraklık ve sellerin yanı sıra toprak kayması veya bulaşıcı hastalıklar gibi iklim kaynaklı daha az belirgin tehlikelerin yol açtığı sağlık risklerine ilişkin kanıtlar bulması mümkün. Veriye dayalı göstergeler; sağlığımızın iklim değişikliğine ne kadar maruz kaldığını, buna karşı ne kadar savunmasız olduğunu veya bundan ne kadar etkilendiğini izlememize olanak tanıyor. 

Portal ayrıca hava kirleticileri veya polenler hakkında tahminler, sel riski taşıyan bölgelerdeki okulların veya hastanelerin konumu gibi sağlık risklerini görselleştiren harita görüntüleyicileri ve sağlık risklerine karşı uygulanan müdahalelere ilişkin vaka çalışmaları gibi son derece eyleme geçirilebilir bilgiler sunuyor. Bu kaynaklar iklim eylemine ilham verebiliyor, sağlık risklerine karşı hazırlıklı olunmasına ve bunlara müdahale edilmesine yardımcı olabiliyor. Gözlemevi, portal üzerinden tüm bu kaynaklara erişim sağlamanın yanı sıra Avrupa’nın iklimle bağlantılı sağlık etkilerine karşı direncinin artırılmasında rol oynayan ilgili aktörler arasında iş birliği ve bilgi alışverişini de teşvik ediyor.

 

Bu iş birliği uygulamada nasıl işliyor?

Gözlemevi, iklim ve/veya sağlık konusunda uzmanlığa ve ilgiye sahip çeşitli uluslararası kuruluşların oluşturduğu bir ortaklık. Bu kuruluşların hepsi de iklim-sağlık riskleri ve müdahaleleri hakkında bilgilerin geliştirilmesine ve erişilebilir kılınmasına katkıda bulunuyor. AÇA, Avrupa Komisyonu ile birlikte Gözlemevi ortaklığını yönetiyor. Tüm ortaklar, ortaklaşa kabul edilen iki yıllık çalışma planlarında yer alan hedefleri gerçekleştirmek için çalışıyor. Bu planlar, Gözlemevi portalını sürekli olarak zenginleştiren çıktılar sunuyor.

AÇA ayrıca düzenli olarak portaldaki bilgilere dayalı raporlar yayımlıyor. Sel, kuraklık ve su kalitesinden kaynaklanan risklere nasıl cevap verileceğine dair içgörüleri bir araya getiren son rapor da bunun örneklerinden.

 

Gözlemevi uyum ve direncin artırılmasına nasıl yardımcı oldu?

Gözlemevi kaynakları, kullanıcılarının iklimle ilgili temel sağlık risklerini ve etkilerini izlemelerini sağlıyor, etkili ve kapsayıcı müdahale örnekleri aracılığıyla iklim eylemlerine ilham veriyor. Gözlemevi ayrıca iklim-sağlık konusunda farkındalık yaratılması için kilit rol oynuyor, Avrupa’daki sağlık camiasının ve diğer paydaşların iklim konusunda daha bilgili hâle getirilmesini ve uyumla ilgili karar alma sürecine daha iyi dâhil edilmesini sağlıyor.

Gözlemevi’nin faaliyetlerine dayanarak, politika yapıcılar uyumu ulusal ve ulus altı sağlık politikalarına ve sistemlerine daha sistematik ve tutarlı bir şekilde entegre edebiliyor, kamu yetkilileri ise iklimle ilgili sağlık tehditlerini zamanında daha iyi tahmin edebiliyor ve önleyebiliyor.

 

AÇA bu çalışma alanında gelecekte hangi raporları hazırlayacak?

Aleksandra:

Kentsel konulara ve sağlığa odaklanan uyum çalışmalarının ve daha geniş anlamda Avrupa İklim Risk Değerlendirmesi’nin güçlü bir şekilde ortaya koyduğu konulardan biri, iklim etkilerinin toplumumuzun farklı kesimleri üzerinde yarattığı eşitsizlik ve herkes için aynı fırsatların ve sonuçların sağlanması için mevcut eşitsizlikleri dikkate alan adil müdahalelere yönelik ihtiyaç.

“Adil direncin” öneminin farkında olan AÇA, 2025 yılında bu konuya odaklanan bir rapor yayımlayacak. Sağlık açısından bakıldığında AÇA, Avrupa Komisyonu ve diğer ortaklar şu anda 2025-26 için Avrupa İklim ve Sağlık Gözlemevi çalışma planını şekillendiriyor. Bu plan, odaklanılacak temaları belirleyecek.

Paydaşlarımızdan ayrıca Gözlemevi portalında toplanan bilgi ve birikimin Avrupa ülkelerindeki ulusal ve ulus altı düzeydeki karar alıcılar ve sağlık uygulayıcıları arasında daha iyi bir şekilde yaygınlaştırılması gerektiğini duyuyoruz. Bu nedenle yakın gelecekte bilginin kilit aktörlere ulaşmasını sağlamaya, iklim ve sağlık arasındaki nedensel bağlantı konusunda kapasite geliştirmeye katkıda bulunmaya odaklanmayı planlıyoruz.

Ine:

AÇA’nın Climate-ADAPT platformu üzerinden yapacağımız sürekli güncellemelerle uyum konusunda ulus altı düzeydeki önemli çabaları izlemeye, değerlendirmeye ve vurgulamaya devam edeceğiz. Ayrıca gelecekte daha düzenli ve kısa brifinglere odaklanacağız.

Bu rapordan çıkan tutarlı bir mesaj da uyum eylemlerini uygulayabilmek için daha az mali ve teknik kaynağa sahip olabilecek küçük belediyelerin daha fazla desteklenmesi gerektiği. Yakında gerçekleştireceğimiz bir brifingde bu belediyelerin AB düzeyinde nasıl daha iyi desteklenebileceği ele alınacaktır.

Permalinks

Geographic coverage

Temporal coverage

Etiketler

Belge İşlemleri